NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ صَالِحٍ
حَدَّثَنَا
ابْنُ وَهْبٍ
أَخْبَرَنِي
عَمْرُو بْنُ
الْحَارِثِ
عَنْ
عُبَيْدِ
اللَّهِ بْنِ أَبِي
جَعْفَرٍ
عَنْ
مُحَمَّدِ
بْنِ جَعْفَرِ
بْنِ
الزُّبَيْرِ
عَنْ
عُرْوَةَ
عَنْ عَائِشَةَ
أَنَّ
النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ مَنْ
مَاتَ
وَعَلَيْهِ
صِيَامٌ
صَامَ عَنْهُ وَلِيُّهُ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
هَذَا فِي
النَّذْرِ وَهُوَ
قَوْلُ
أَحْمَدَ
بْنِ
حَنْبَلٍ
Aişe (r.anha)'dan rivayet
edildiğine göre, Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.
"Bir kimse üzerinde
oruç borcu olduğu halde ölürse, velisi onun yerine orucunu tutar."
Buharî, savm; Müslim,
siyam; İbn Mâce, keffâret; Ahmet b. Hanbel, VI, 69; Darekutnî, Süaen, II, 195;
Beyhâkî, es-Sünenü'l-kübrâ, IV, 255, VI, 279.
Ebû Dâvud, "Bu
nezir hakkındadır ve bu Ahmed b. Hanbel'in görüşüdür" dedi.
İzah:
Nebi (s.a.v.) üzerinde
oruç borcu olarak Ölen kişinin orucunu velisinin tutacağını bildirmiştir.
Veli: Fıkıh terimi olarak,
velayet hakkına sahip olan yani, başkası hakkında söz sahibi olan kişiye denir.
Velilik, yakınlık sırasına göre önce baba tarafından olan akrabaya sonra da ana
tarafından olan akrabaya geçer. Sarihlerden kimi burada kastedilen velinin,
asabe (baba tarafından olan akraba) olmasa bile, her türlü akraba olduğunu
söylerler. Bazıları ise, veli ile sadece asabenin, bazıları da vârisin kast
edildiği görüşündedirler.
Bazı nüshalarda kişinin
ölümünden sonra velisi tarafından tutulacak olan orucun nezir orucu olduğu Ebû
Dâvud tarafından ifâde edilmiştir. Ancak ulemanın büyük çoğunluğu bu orucu
sadece nezre tahsis etmemekte, ramazan, keffâret ve nezir gibi farz veya vâcib
oruçların tümüne şâmil olduğunu söylemektedirler. Fakat bazıları, "velinin
oruç tutması”nı hakiki manasına aldıkları halde, bazıları bunun fidye vermek
veya fakir doyurmakla olacağını söylerler. Şimdi bu görüşlerin sahiplerini ve
delillerini ele alalım:
Ebu Sevr, Tavus, Hasen
el-Basrî, Zührî, Katâde, Hammad b. Süleyman ve Leys b. Sa'd ile imam Şafiî'nin
evvelki görüşüne göre, bir kimse üzerinde oruç borcu olduğu halde ölürse,
velisi onun yerine oruç tutabilir. İmam Şafiî, bu görüşünü hadisin sıhhatine
bağlayarak şöyle demiştir: "Benim söylediğimin hilâfına Hz. Peygamber'den
bir hadîs sabit olmuşsa, beni taklid etmeyiniz, hadisi alınız" Bu görüşün
delili, üzerinde durduğumuz hadisin zahiridir.
'
Zahirî mezhebi
âlimlerine göre, ölenin orucunu velisinin tutması vâ-cibtir. Bunlar hadisteki
"onun yerine velisi tutar" ifâdesinin emir manasında olduğunu
söylerler.
Hanefî ve Maliki
mezheplerine, imam Şafiî'nin sonraki görüşüne, Ev-zâî ve Sevriye göre ise,
ölenin yerine hangisi olursa olsun, oruç tutulamaz. Çünkü oruç bedenî bir
ibâdettir..Namazda caiz olmadığı gibi oruçta da niyabet caiz değildir. Hz.
Peygamberin bu hadisindeki "Velisi onun yerine oruç tutsun" sözünü,
"velisi onun yerine oruç yerine geçecek bir şey yapsın" diye
anlamışlardır. Üstelik bir çok hadiste Peygamber (s.a.v.) hiç kimsenin başkasının
yerine oruç tutmayacağım bildirmiştir. Şimdi bu manadaki hadislerden bir
kaçını görelim:
İbn Abbas (r.a.)'dan
Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Kimse kimsenin
yerine namaz kılamaz ve kimse kimsenin yerine oruç tutamaz." (Nesâî
Sünen-i kebirinde rivayet etmiştir.)
İbn Ömer, Rasûlallah'ın
şu sözünü nakleder:
"Bir kimse
üzerinde ramazan orucu borcu olduğu halde ölürse, onun için her günün yerine
bir fakir doyurulsun."[Tirmizî, savm; İbn Mâce, sıyâm]
Aişe (r.anha) şöyle demiştir:
"Ölülerinizin yerine oruç tutmayınız, onların adına yemek yediriniz,
(sadaka veriniz)".
Görüldüğü gibi bu
hadisler ve buraya almadığımız aynı manadaki bir çok haber, ölenin yerine oruç
tutulamayacağını fakat sadaka verilebileceğini bildirmektedirler.
Hanefilere göre oruç
borçlusu olarak ölen kişi ölmeden önce borcunu kaza etmeye ister muktedir olsun
ister olmasın vasiyet etmişse, velisi her gün için bir fitre mikdarı sadaka
verecektir. Vasiyet etmemişse, dilerse verir, dilemezse vermez. Ama vasiyette
bulunması onun için vâcibtir.
İmam Malik'e göre
verilecek sadakanın miktarı hergün için bir müd'dür.
Şafiîlere göre bir
kimsenin kaza borcu bulunur veya oruç nezreder fakat hastalık vs. gibi meşru
bir özür sebebiyle orucunu kaza edemeden ölürse, kendisine fidye lâzım gelmez,
Allah katında mes'ul da olmaz, ama borcunu ödeyebilecek durumda olduğu halde,
orucunu tutmadan ölecek olursa, ister vasiyet etsin ister etmesin, mirasından
hergün için bir müd miktarı sadaka verilir. Verilecek sadaka o memleket ahalisinin
beslendiği ana gıda maddesinden olur. Şafiî'nin sonraki görüşüne uymamasına rağmen
Şafiîlere göre, ölenin akrabalarından biri veya onun izni ile bir başkası,
ölenin borcu olan her gün için oruç tutabilir. Nevevî Minhac'da Şafiî'nin ilk
görüşünün daha sahih olduğunu söyler.
Ahmed b. Hanbel, İshak
ve Ebü Ubeyd'e göre, ölenin oruç borcu nezirden dolayı ise, velisi o orucu
tutar. Ramazan orucu ise, hergün için bir müd miktarı fakirlere sadaka verir.
Bunlara göre ibâdetin hafifliğine göre niyabet câzidir. Nezir ramazan orucundan
daha hafif olduğu için nezirde niyabet caiz olur, ramazan orucunda olmaz.
Ayrıca bunlar Sahihi Müslim'deki İbn Abbas'dan gelen şu hadisi de görüşlerine
delil gösterirler:
Bir kadın Peygamber
(s.a.v.)'e; "Benim annem, üzerinde nezir orucu borcu olduğu halde öldü.
Onun yerine oruç tutayım mı?" diye sordu .Efendimiz:
"Annenin birine
borcu olsa ödemez misin?" buyurdu. Kadın:
Evet, (öderim) dedi.
Bunun üzerine Rasülallah (s.a.v.):
"Annenin yerine
oruç tut" cevâbını verdi.
Ancak ulemâ bu hadisin
muzdarip oludğunu söyleyerek hüccet olmaya elverişli saymamışlardır.
Buharî'deki aynı manayı ifâde eden haberler de aynı kaynaktan geldikleri için
onlar da muzdarib kabul edilmiştir. Buhari şârihi Aynî bazı kişilerin hadisteki
ızdırabın, hadisin delil olmasına mâni teşkil etmediğini söylediklerini
hatırlatarak "nasıl manî olmaz, ızdı-rab bir vehmin eseridir, vehm ise,
hadisi zayıflatan âmillerdendir" der.